22 Ekim 2010 Cuma

sümük muhabbet

Hastalıklı bir iş gününün ardından eve dönme çabam vardı sadece. Zeytinburnu'ndan tramvaya geçtik. Yanımda iş yerinden Zeki var, o da Kabataş'a geçecek. Başım ağrıyor, bir de uykum var ki sorma. Zeki başladı anlatmaya. Yok işte diyo ne yoğun bi gündü, işler böyle giderse bu ay iyi prim alırız, sonra yarın merkezden teftişe gelicekler aman geç kalmayalım. Bırak cevap vermeyi başımı sallamaya mecalim yok.

hayat tepe taklak (temsili)

Zeki bendeki mazlumluğu fırsat bilmiş olacak ki çenesi yerlerde. Yok diyor babam ölünce köydeki evleri satıp Beşiktaş'ta ev alıcam, yok toplamda 1 trilyonu bulursa kendime Burger King bayiliği alıcam, yok borsaya girip şirketin hisselerine ortak olucam. Bazen böyle içinden küfredersin ya hani dersin 'eh .mına koym bi sus artık'. İşte tam o kıvamdayım. Allahım susmuyor, ebesini anlatıyor, nenesini anlatıyor, geçen sikiştiği kızı anlatıyor. Allahtan o mukaddes ses duyuldu yoksa boğazlıycaktım ibneyi: 'Gelecek istasyon Eminönü, next station Eminönü'.  İnmek için kapıya yanaştım, hala arkamdan bağırıyor 'yarın geç kalma'. Bi siktir be Zeki.

Hemen Üsküdar vapuruna geçtim. İçerisi sıcacık, fazla da insan yok. Deniz resmen bütün stresimi, yorgunluğumu aldı. Yarınki teftiş için elimdeki evraklara şöyle göz ucuyla bir baktım ama sonra evde devam ederim düşüncesiyle bıraktım. Zaten iskeleye yanaşıyorduk da. Üsküdar'da inip karşıdan otobüse geçtim. Orta kapıya yakın koltukta seyehat etmeyi severim, yine oraya geçtim. Yanıma önce yaşıtlarına kıyasla daha olgun bir genç oturdu. Daha sonra yerini 75 yaşlarına yaklaşmış bir dedeye teslim etti.

Şimdi nasıl yaptığını hatırlamıyorum ama dede eskiden buralar böyle değildiden başladı ve tek kişilik muhabbetini siyasete kadar getirdi. Yok, Abdullah Gül bunların komşusunun oğlumuş da, yok bahçelerinde çok top oynamış da, yok hala gelir elini öpermiş de. Bir yandan kafamı sallıyor, bir yandan da telefonun birbirine dolanan kulaklığını çözmeye çalışırken dedeye mesaj veriyordum. Orta kapının önünde duran üç genç durumu farkedip bir dedeye bir de benim halime bakıp gülüşüyorlardı. İnmeme daha bir durak vardı ama atladım otobüsten.

böyle bişi yok
Yorgun argın binaya varmıştım ki birden kapının önünde kapıcı Muzaffer belirdi. Şimdi ki kapıcılar öyle eski filmlerdeki gibi değil, adam bana hesap soruyor. İyi akşamlar dileyip geçeyim demek ne mümkün. Halit bey dedi sizin birikmiş aidat var, onu bi şey yapsak olur mu. Ulan üzerimde de para yok ki, ben de dedim Muzaffer onu yarın akşam getirsem olmaz mı. Valla Halit Bey bana göre hava hoş ama biliyorsunuz işte yönetici bey bana kızıyor. 'Evde de para yok ki nasıl yapsak, bankadan çekip geleyim hemen' dedim. Muzaffer bana göz kırpıp neyse ben bu seferlik idare edeyim, artık yarına dedi bıyık altından gülerken.

Eve çıkıp, duş aldım, hemen evraklar üzerinde çalışmaya başladım. İçeriden şu şekil sesler geliyor:

''bir harf lütfen, A, ahh mastardan geldii, evet süreyi dudurduk'', biraz sonra ''Hamdi beye teşekkür ediyorum ama 76 bin liralık teklife yokum, Yokummm diyoooorrr'' peşi sıra ''yahu sevgili Bardakçı, o Yıldırım Bayezit'in yaptırdığı bir camiidir, hem (yazarın adını hatırlamıyorum) Ahmet'in Eski Mektuplar isimli kitabında da yazılıdır. Haa, evet ben onu okumuştum(ÇÜŞŞŞ)''.

İçeriye bağırıyorum ama duyan yok 'Aşkım, şu televizyonun sesini kapatır mısın, lütfen', 'alovvv, kime diyorum'. Biraz sonra ses kesildi, hanfendi yanıma gelip 'hadi aşkım yarın erken kalkıp bakarsın biraz da' deyip yatağa yolladı. Valla karşı koyacak halim de yoktu. Yatağa yattım, gözlerim kapanıyor, başım çatlıyor. Dedi gözlerini kapat bak sana ne göstericem, bilse açabilecek halimin olmadığını. Ne getirse beğenirsin...


Ben bunları yazarken;

@Turgut şu an çıksak Yunus Emre sahnesine yetişiriz, var mısın yok musun diye mesaj attı, ben de hamdi beye teşekkür edip yokum dedim. Zaten hali hazırda salı günü bir oyuna biletimiz var, önce onu izleyelim.

@Türkçeyi katlettim yazarken, bir de küfür ettim, bozuluyor bu çocuk demeyin ya da diyin, bilemedim ben.