''Tavanda
perdelerin arasından geçen ışıklar, genişten başlayıp bir süre sonra birleşen
çizgiler oluşturuyor. Buralarda bu saatlerde hep olur esasında. Buralarda
sonbaharları bu saatlerde hep olur bunlar. Ve benim bunları düşünme sebebim,
gerçekten düşünmem gereken sorunlarımı göz ardı etme gayemden fazlası değil.
Evde
kimse yok. Hoş, birileri olduğunda bir O, bir ben en fazla iki kişi oluyoruz.
Ya da bazen beni dışarı gönderiyor ve genellikle saat 10’a kadar geri dönmememi
tembihliyor. İşte böyle günlerde, bilirsiniz dışarısı soğuk olur, ben
sokaklarda vakit geçirmeye çalışıyorum. Şimdiyse evin içinde yalnızım, biraz
evvel dışarıdan geldim, ayaklarımı uzandığım ranzadan kalorifer peteğine doğru
uzatmış, aynı kalorifer peteğine çoraplarımı kurutması görevini yüklemişim. Yandığından
emin olmasam da kontrol etme işini bir türlü beceremiyorum.
Biraz
evvel yani aslında sanki sürekli yazıyormuşum gibi gelebilir ama biraz evvel
bir ara vermiştim, balkona çıkıp bir sigara yakmıştım. İşte o biraz evvel size
kaldığım bu evin O’na ait olduğunu söylemek zorundaymışım gibi hissettim.
Halbuki bunu zaten bilebilirdiniz ve dahası bunu ben size birazdan söyleyecektim ama olsun ziyanı yok artık hepimiz biliyoruz. Ben O’nun evinde
bir haftadır misafirim. Benim bazı yönlerime takmış vaziyette olsa da henüz bir
sıkıntımız yok.
Hava çok
çabuk karardı ve artık o ışıklı çizgiler kaybolmaya yüz tuttu. Kaldığım odada kafamı
koyduğum ranza eğer kapı açıksa uzun ışık alan bir koridora bakıyor, eğer açık
değilse yine bilebilirsiniz ki karanlık. Aslında odamın kapısı camlı fakat
kapının arkasındaki askılığa astığım deri montum ve kazaklarım bu şansı
engelliyor. İnsanların deri mont denince aklında oluşan figürler beni hep
şaşırtmıştır. Bu sebeple kendi deri montumdan bahsetmek isterim: biraz eski,
arkasında çeşitli yazı yazanlarından, demem o ki 2000lerin henüz başında
giyilen cinsten. Arkasında büyük harflerle F.I.E.L.D. yazıyor. Ne amaçla
yazıldığını bilmesem de siyah rengin üstüne turuncu puntolarla yazılmış olması
ayrı bir hava katıyor.
O’ndan
da bahsedeceğim elbette ama beni biraz daha tanıyın istiyorum. Ve sevgili siz
biliyorsunuz ki bunu yapmamdaki amaç mühim konuları ikinci plana atmak. Ben
O’ndan hafif uzun boylu, daha iri yapılı biriyim. Bundan başka çok da büyük
meziyetlerim yok. O ise dünyadaki tüm kötü özelliklerin aksine payına düşenin
en iyilerini bünyesinde barındıran biri, gerçi merhametli olduğu söyleyenemez
ama bundan başkaca kötü huyu yok.''
Bazen
böyle başlayıp sonraları istediğimden çok başka yerlere giden kısa hikayeler
yazıyorum, sonra bunları tamamlamadan siliyorum. Bu sefer istedim ki –hikayemin
ana karakteri gibi söylemem gerekirse- yani demem o ki bilin istedim ki bazen
mühim şeyleri göz ardı edip önemsizler üstüne eğiliyorum.
Yazdığım
hikayeler derken lütfen beni ciddiye almayın, bunların çok azında kendimi böyle
hikayeler kurgulamış olduğum için mutlu hissediyorum, çoğunda başarısız
oluyorum. Ben bir ana karakter anlatıcısıyım ve sadece gördüğüm şeyleri yazıp o
hikayeyi oluşturduktan sonra üstünde oynama yapmayayım, diyorum, yapmıyorum da.
Ancak bugün bilin istedim ki çoğu zaman yazamadığım hikayeler, istediğim gibi
şekillendiremediğim ana karakterler, gerçeklik katamadığım mekanlar oluyor.
Bunlara bir örnek olması açısından üstteki yarım bıraktığım hikayeyi yayınlamak
istedim.
İşte her
şey bu kadar.
Madem
buraya kadar açık yüreklilikle konuştum, eklemek istediğim birkaç husus daha
var. Aslında bir kaçından sadece bririni açıklayayım şimdi, ötekiler sonraya
kalsın. 1 Ekim’de blogdan soracağım soruya doğru cevap verenlerin arasından
yapacağım çekilişle birlikte izlemek üzere FilmEkimi’nden seçtiğim bir filme bilet vereceğim. İsterdim yüz tane, bin tane vereyim ama öyle bir şansım
olmadığından madem sinemayı çok seviyorum, sembolik olarak bir tane vereyim
dedim.
Arzular
şelale Bican.