Hele şükür yazıyorum, işte buna sevinçliyim.
İstanbul Film Festivali’ne gelen ve beni ayağına götüren filmi bu kadar süre pas geçtiğim için üzgündüm ki bundan da kurtuldum. Orijinal ismiyle ‘
Je suis heureux que ma mère sois vivante’, İngilizcesiyle ‘I am glad that my Mother’s alive’ ve Türkçesiyle ‘Annem hayatta olduğu için mutluyum’ her yönüyle gerçek bir Fransız filmi. Hiç efekt yok, yüksek bütçeli bir kadrosu yok, inanılmaz bir görsel şöleni yok ama ‘
FİLİM’ işte. Lisan farkı da olmasa tam Türk filmi niyetine izlenebilir.
Filmden sonra yönetmen
Claude Miller ve anne rolündeki
Julie Martino ile de sohbet etme fırsatı bulduk. Bu sayede filmle ve gelişim süreciyle ilgili bilgi edinme fırsatı buldum.
Filmin hikâyesi 20 sene öncesine dayanıyor. 20 sene önce bir gazetede
küçük bir haber çıkıyor. Haberde
annesi tarafından küçük yaşta evlatlık verilen bir çocuğun gençlik döneminde öz annesini bulup defalarca kez bıçaklamasına yer veriliyor. Bunu okuyan Fransız bir yapımcı senaryoyu oluşturuyor ama önündeki 20 sene içinde filmi çekmeyi başaramıyor. Daha sonra yapımcı projeyi
Nathan Miller’a götürüyor. O da oğluyla beraber çekme düşüncesiyle oyuncuları ayarlıyor ve çekimlere başlıyor. Ancak baba-oğlu bu işi birlikte götüremeyeceklerini anlayınca Nathan Miller filmi
oğlunun eline bırakıyor, gereken kısımlarda yardımlarını esirgemiyor.
Haberdeki kahramanları bulmak, onlarla konuşmak istediniz mi diye sorulan bir soruya da hayır diye cevap veriyor Nathan.
Korkusu, gerçek kişileri bulursa ona göre bir son hazırlamakmış.
Filmin sonunu anlatmak pek huyum olmadığı ve spoilerla süslü bir yazı yazmak istemediğim için izlemenizi önemle tavsiye ediyorum.
2 saat boyunca ara olmadan izlemek hayatımın en keyifli vakitleri arasında şimdiden yerini aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder